Dünyanın büyük güçleri sözde barış çağrılarıyla sahnede rol keserken, Türkiye susmadı, geri adım atmadı ve doğrudan sahaya inmeye karar verdi. Başkan Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatıyla AFAD'dan seçkin bir ekip, Gazze'deki enkaz ve insani dramın tam merkezine gitmek üzere hazırlıklara başladı.
"AFAD Gazze'ye gidiyor; Türkiye sadece yardım değil, bir duruş götürüyor."
İsrail basını bu hamleyi "Ankara, İsrail'i yok sayıyor!" başlıklarıyla duyurdu. Maariv gazetesi, Tel Aviv yönetiminin tüm itirazlarına rağmen Türkiye'nin Gazze'ye giriş hazırlığını "sahada kendi gerçekliğini oluşturmak" olarak yorumladı. Bu ifade, Ankara'nın artık yalnızca diplomasi değil, fiili varlık gösterdiğini dünyaya ilan eder nitelikte.
Bu adım, sadece bir insani yardım operasyonu değildir. Bu, yıkılan şehirlerle birlikte onuru da ayağa kaldırma yürüyüşüdür. AFAD ekipleri yalnızca enkaz kaldırmak için değil, Türk milletinin vicdanını sahaya taşımak için yola çıkıyor.
Dünya kamuoyu sessiz kalırken, Türkiye "Mazlumun gözyaşı yerde kalmaz" diyerek harekete geçti. İşte tam da bu yüzden İsrail panikledi. Çünkü Türkiye sahaya girdiğinde, sadece yardım gelmez… Milletin iradesi gelir, adaletin sesi gelir.
İsrail, AFAD ekiplerinin Gazze'deki faaliyetlerinden rahatsız oldu. Maariv'in analizine göre Ankara, ateşkesin ikinci aşamasında sahada belirleyici güçlerden biri olacak. Erdoğan'ın "Anlaşma ihlal edilirse sonuçları ağır olur" çıkışı, Tel Aviv yönetiminde açık bir "Türk kuvveti ihtimali" endişesi doğurdu.
Bu endişe boşuna değil. Çünkü Türkiye artık sadece açıklama yapan bir ülke değil, sahaya inen, pozisyon alan, etki kuran bir güç.
Gazze, sadece bir coğrafya değil; ümmet hafızasının sınav yeridir. Türkiye bu sınavı geçmeye kararlı. AFAD ekipleri, Ankara'da toplandıktan sonra "Gazze'ye umut konvoyu" olarak yola çıkacak.
Ve bu millet biliyor ki:
"Mazlum için ayağa kalkan bir Türkiye, bütün hesapları bozar."